Selma Köksal’ın ikinci uzun metraj çalışması “Bahar İsyancıdır”, tek kopya ile ve kısıtlı bir süre için gösterime giriyor
İSMİNİ Onat Kutlar’ın “Bahar İsyancıdır” adlı eserinden alan film, eserin doğrudan bir uyarlaması değil. Hikayenin merkezinde bulunan tiyatro topluluğunun oyunları içinde Kafka ile birlikte yer buluyor Onat Kutlar’ın eseri. Ve oyunların, tiyatro ortamının dışında, dışarıdaki gerçek dünya çok daha karanlık oyunlar sergiliyor. Tiyatro topluluğunu Türkiye’nin prototipi olarak hikayeye yerleştiren Köksal, otobiyografik öğeler de kullanarak bu şablon üzerinden ilerletiyor hikayesini. Çerçevesini çizdiği dünya karanlık olsa da umuttan vazgeçmeyen bir söylemle konuşuyor Selma Köksal. Onat Kutlar’dan alıntılayarak duvara çarpan kuşakların kül kadar ışığa da dönüştüğünü, dönüşeceğini vurguluyor.
DÜŞSELLİK
Hikayenin merkezinde bir tiyatro ekibinin varlığı, bana “geçmişe ait bir düşselliğin özlemi” hissiyatı verdi.
Sinemanın her daim temalarından biri olmuştur “geçmiş zamanın izinde”, yitirilenler anlamında, elden kaçanlar anlamında. Sanırım size bir tiyatro topluluğunun öyküsünün bir filmde anlatılıyor olmasının geçmiş zamana dair bir şey gibi gelmesi, bir grup insanın birlikte ortak bir duygu ya da amaç etrafında birleşmesi artık zamanın ruhuna uygun olmayan bir durum. “Bahar İsyancıdır”, İstanbul’da bağımsız bir tiyatro topluluğunun izleğinde ilerliyor. Filmin senaryosunu yazarken büyük ölçüde kendi tiyatro topluluğumun öyküsünden yola çıktım. Ancak birebir bir dönem hikayesi çekmeye odaklanmadım. Birincisi gerçek bir dönem hikayesi çekebilecek ekonomik olanaklarım yoktu, ikincisi bu bir kurmaca filmdi ve ne yaparsam yapayım gerçeği birebir çekeceğim diye kendimi kısıtlamış olacaktım. Bu nedenle filmin öyküsünü “Sonra”, “Daha Sonra” diyerek 3’e böldüm ve 3. Bölümde de “Önce” diyerek 2. zaman dilimine geri döndüm. Filmin sonlarına doğru, 3. zaman dilimi ile 2. zaman dilimine yazısız olarak birer kez daha geçtim. Elbette tüm bu zaman geçişlerine, anlamı iletmek, anlamı tamamlayacak duygu ve düşünce bütünselliğini yakalayabilmek içindi. Bana direkt sorarsanız çok yakın bir zamana kadar böyle bir tiyatro topluluğunun macerasının tam da içindeydim.
ESKİYİ YAŞAMAK
Bugünse ancak “ortak amaçlarının süresi kadar” bir arada insanlar. Filmdeki tiyatro topluluğunun birlikteliği nasıl bu noktada?
Filmin öyküsünün esinlendiği tiyatro grubumuz “Oyuncular Tiyatro Grubu” 1991 yılında kuruldu ve en son oyunumuzu 29 Mart’ta oynayarak sonlandırdık. Yani 22 yıldır birlikteliğimiz sürmüş. Bu grup pek çok oyuncu, yönetmen, tasarımcı, müzisyen arkadaşımızın destekleriyle var oldu, büyüdü, sonrasında da Türkiye’deki, İstanbul’daki kentsel dönüşüm projesinden, kültür politikalarından nasibini alarak sonlandı.
USTALAR
Filmin edebiyatla ilişkisine gelelim. Hem Onat Kutlar’ın eserinden yola çıkıyor, hem de Kafka’nın dünyasını kapsıyor. Film, edebiyatla ilişkisini nasıl bir eksende kuruyor?
[Orta kutu vurgusu] Her şeyden önce bu filmin temasının, adı gibi, Onat Kutlar’ın “Bahar İsyancıdır” adlı öyküsünün temasına bir gönderme olduğunu söylemeliyim
Her şeyden önce bu filmin temasının, adı gibi, Onat Kutlar’ın “Bahar İsyancıdır” adlı öyküsünün temasına bir gönderme olduğunu söylemeliyim. Kafka ise, kafkaesk dediğimiz atmosferle, içinde yaşadığımız ülkenin, insanlarına yaşattığı kabus gibi atmosferiyle var. Grubun kiracı olarak bulundukları bir Vakıf sahnesinin fuaye kısmındaki, provalarını yaptıkları “Sokağa Bakan Pencere” (grubun üzerinde çalıştığı Kafka’nın öykülerinden birinin adı) ve ardındaki Taksim meydanı; onlar Kafka provalarını yaparlarken Devlet dediğimiz iktidar mekanizmasının kul gibi gördüğü yurttaşlarına uyguladığı şiddet olaylarına tanıklık ediyor.
ZAMAN DİLİMLERİ
Film üç zaman diliminde geçiyor. Zaman filmde nasıl bir akışa, ritme, işleve sahip?
Filmin senaryosunun ilk yazımında aslında çok daha karmaşık bir zaman akışı tasarlamıştım ama algılamak konusunda okuyanlar zorluk çektiklerini söyleyince üç zaman dilimi ile sınırlandırdım. Bir de az önce anlattığım gibi bir kaç kez bu zaman dilimlerinde geçişler yaptım. Sinemanın yarattığı sinemasal zaman ve sinemasal mekan dediğimiz iki kavram da sihirli kavramlar. Her film, zamanı, her filmle tekrar tekrar başa sarılıyor. Sizin az önce geçmiş zaman dediğiniz şey, önümüzdeki zaman dilimlerinde filmi seyredecek seyirciler için hep şimdiki zaman olacak. Dolayısıyla sinemanın zamanı bambaşka bir zaman kavramı ve algısı. Ne iyi ki sonsuzluğa kadar şimdiki zaman.
ZORLUKLAR
Hem senaryo yazımında, hem çekimlerde teknik denemeler söz konusu. Nelerdir bunlar, sizden dinlesek?
“Bahar İsyancıdır” da sizin de az önce yakaladığınız gibi senaryo kurgusunda ufak tefek denemeler yapabildim. Daha cesur denemelerim inşallah ileriki projelerimde olacak. Ancak filmin çekimlerinde büyük ölçüde istediğim uzun hareketli planları ve doğaçlama oyunculuk tekniklerini deneyebildim ve uyguladım. Filmin %80 steady Cam ile çekilmesi yanında, zaman ve para sıkıntısı, birçok sahneyi bire bir çekmek zorunluluğunu getirdi. Bu anlamda mükemmele yaklaşabilecek görüntü (netlik) ya da oyunculuk ya da ışık tasarımı uygulamalarımızdan ödün vermek (zorunda kaldık).
Sanatçı için her eseri ayrı, özel anlamlar taşır. Sizin için nerede duruyor “Bahar İsyancıdır”
Sanırım benim için hep en özeli en yürek parçalayıcı olanı olacak.
Gösterime yalnızca tek kopyayla girecek film. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Ben ne diyeyim? Konuşması gereken benden önce koca bir sektör var. Yapımcılar, dağıtımcılar, festival yöneticileri, ön jürileri arka jürileri, televizyonlardaki film alımcıları… Onlar konuşsun, onların eseri. (20 Nisan 2013 Cumartesi | YURT kültür)

